Bunun bebeğin güzel ya da çirkin olmasıyla ilgisi yok. Ben kel, çirkin bir bebek bekliyordum, bebeği çıkartıp yan tarafa aldıklarında Allah Allah bu ameliyathanede başkası da mı doğurdu, ne güzel bebeği var dedim içimden, o kadar güzel bir bebekti kızım. Odaya çıkınca kucağıma verdiler, eşim de ben de şimdi bu bizim mi oldu dedik. Aynı gün küveze alındı, küvezde haftada 2 kere emzirme izni veriyorlardı, ilk emzirdiğimde acaba gerçekten benim bebeğim mi, inşallah karışmamıştır, neyse karıştıysa da hayrıma emsin dedim. Hiç de öyle anne ile bebek koyunlar kuzular gibi birbirini bulur olmuyor yani.
Lohusalık döneminde eyvah hayatım bitti diye düşündüğüm çok oldu, 40 günden sonra daha biraz düzeldi, 4.ay atağı sırasında neredeyse evi barkı bırakıp kaçasım vardı, lohusa depresyonu tekrarladı. Bu arada her şeyin en iyisini alıyorum, saatinde yedirip temizliyorum, oralarda sorun yok ama hep birileri bebeğini bana emanet vermiş, gelip alacakmış ama hala gelip almamış gibi bir his vardı içimde. Bir de benim kızım aşırı hareketli, yüzyüze kucağa alsak saçımızı yolar yüzümüzü tırmalar, tekme artar, o yüzden hep arkasından kucaklardık. Şu çocuğu bağrıma basmaya hasretim derdim. Kızım şuan 7,5 aylık daha şurda 1 haftadır bana sarılıp koynuma sokuluyor. Ben dışarı çıkarken arkamdan masum masum bakıyor, bazen dudak büzüp ağlıyor. İşte o böyle yapmaya başlayınca aramızda bir bağ hissetmeye başladım.
Bence hiçkimse de öyle öle bayıla düşkün olmuyor başta ama annelik öyle efsane şekilde anlatılıyor ki kimse itiraf edemiyor, mış gibi yapıyor. Ben böyle hissediyorum diye o kadar suçluluk duyuyordum ki samimiyetine güvendiğim ne kadar arkadaşım varsa sordum, biri hariç hepsi de çocuğuna öyle doğar doğmaz büyük bir aşk duymadığını kabul etti.